Recep Tayyip Erdoğan’ın olası halefleri

Makalenin İngilizce çevirisi  

Makalenin Yunanca çevirisi

Leonidas Kumakis yazıyor*

Belki, Türkiye toplumunun büyük bir bölümü, Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’ye kademeli olarak uyguladığı tek adam mutlak monarşi rejiminin bıtkınlığından inliyor.

Belki, çeşitli mekanizmalarla orduyu, polisi, jandarmayı, istihbarat teşkilatlarını, yargıyı, kitle iletişim araçlarını ve genelinde tüm kamu sektörünü şekillendirip bütün insan haklarını boğazlayarak ömür boyu iktidarda kalma koşullarını yaratmış olabilir.

Belki, 2014’ten bugüne kadar Türkiye’de kurulan 192.000 sandığın çıkardığı halk iradesinin neticeleri itibarıyla yenilmiş olduğu seçimlerden, sistemli olarak uyguladığı seçim sahtekarlığının etkin mekanizmaları vasıtasıyla “kazanan” ilân edilmesine izin verilmiş olunabilinir.

2002’den 2013’e kadar yaygın halk desteğinin zevkini çıkaran popülist Erdoğan’ın, bu destek sayesinde “demokrat” gibi geçinmesine izin verilmiş olunabilinir.

2013’te Erdoğan’ın kendisi, “ailesi” ve saray mensubu tüm kademelerinin başrol oynadıkları yolsuzluk skandalları patlak verdiğinde, İstanbul Gezi Parkı’na “değer kazndırma”, yani el konulma vesilesiyle, benzeri görülmemiş hükümet karşıtı gösteriler meydana gelince, Erdoğan halk desteğini ivedilikle yitirmeye başladı.

O günlerin sonrasında Türkiye, kademeli olarak, bir mutlak monarşiye yönlendirildi. Böylece hükümdar Erdoğan’ın arzuları yalnız iktidar mekanizmalerının değil aynı zamanda tüm Türkiye halkının zorunlukları olmasına yüz tutturuldu,

Türkiye Büyük Millet Meclisi çoktan beri Türkiye Hükümetlerine seçilmiş milletvekilleri tedarik etmemeye başladı. Türkiye parlamentosu artık hükümdarın emirlerini yerine getirirken işledikleri bir yığın suçtan dolayı milletvekilliği dokunulmazlığıyla “ödüllendirilen” bir sürü yandaşın sığınağı oldu.

Çoğu kez, gökten düşercesine ortaya çıkan Türkiye hükümetlerinin üyeleri, hükümdar – Erdoğan tarafından seçilen, atanan ve görevlerinden alınan kişiler olup halkın tercihiyle veya seçim prosedürlerinden kaynaklanan tercihlerden gelen üyelerlerle herhangi bir ilgisi olmayan kişilerden oluşmakta.

Türkiye, büyük bir alana, nüfusa, coğrafî konumundan doğan jeostratejik değere sahip birçok otoriter rejimle sınır komşusu veya bunlarla mükemmel ilişkiler sürdüren, Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsiyeti sayesinde yavaş ve istikrarlı bir şekilde daimi monarsiye yuvarlanan bir ülke görünümünde.

Her ne kadar yabancı liderler, uluslararası kitle iletişim araçları ve Türk muhalefeti R.T. Erdoğan alehine ağır ve aşağılayıcı nitelendirilmelerde bulunduysalar da (Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ocak 2016’da yaptığı “Haydut Diktatör” atıfı en isabetli olanıdır), aşırı popülist R.T. Erdoğan’ın söz söyleme sanaatını ve çeşitli konuşmalarına zorbalıkla veya mecburen akın eden kalabalığı büyüleme konusundaki eşsiz yeteneğini kabul etmemek elde değil..

Dolayısıyla, Türkiye’de temellendirdiği mutlak otorite mekanizmalar rejiminin yanı sıra önemli sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalan Recep Tayyip Erdoğan artık uygun halefini, biyolojik ölümü gelmeden, hazırlamak zorunda. Böylece ailesi ve saray yandaşlarının çaldıklarının korunmasının yanı sıra ölümünden sonraki ünü Mustafa Kemal Atatürk’ün ününü aşacak derecede geleceğin Türk vatandaşlarının bilincinde yerleştirilmesi gerekmektedir.

Gönüllü sürgünde bulunan Türk gazeteci Cevheri Güven’e göre R.T. Erdoğan, çaylak bir hükümdar olarak Türkiye’de temellendirdiği rejimin halefi ve devamcısı olarak en küçük oğlu Bilal Erdoğan’ı tercih edecek.

Erdoğan’ın 4 çocuğundan üçüncüsü (1981 doğumlu olanı), Türkiye’de eğitimini bitirir bitirmez Amerika’ya gönderildi, yüksek eğitimini bitirdikten sonra (Harvard), evlendi ve 2006 yılına kadar iş hayatına atıldı. Ardından Türkiye’ye dönüp babasının gizli iş birlikçisi olarak, halefi olabilmesi için tüm “niteliklere” sahip olduğunu kanıtlıyabilmesi için, bir yığın skandalara karıştı: Yolsuzluk, kara para aklama, Kitle İletişim Araçları’nın işleyişine müdahale, devlet arazilerini yasadışı transferlerle özelleştirme, gazeteci, üst düzey yargı görevlilerini hatta polis memurlarının kovuşturulması, terör örgütleri ve “İslam Devleti’nin gayri resmi petrol bakanı” ile ilişkilerde bulunması gibi.

R.T. Erdoğan yıllardır bu tercihi fiilen destekledi ve yöntemli olarak bu zemini hazırladı: Bilal Erdoğan, sarayın sistematik desteğiyle, muazzam malî güce ve Türkiye rejiminin güçlü bürokrasisi içeridsinde nüfuza sahip oldu. 2013 skandallarından sonra baba-oğul arasındaki telefon konuşmalarını içeren kasetlerden anlaşılacağı gibi rüşfetlerin fiyatlandırılması, kara para aklama, Türkiye içinde ve dışında yürütülen hukukî maceralarla Bilal Erdoğan malî güç toplayıp rejim içerisindeki destekleyecileri yanı sıra babasının dolu “portföyünü” de yönetiyor. Halihazırda Türk devletinin yağmaladığı dev teşkilatları (TÜVGA, TÜRKEV, ENSAR VAFKI, İLİM YAYMA, YUNUS EMRE VAFKI ve diğerleri) yönetiyor ve sessizce rejimin gelecek nesilerde de devamını hazırlıyor.

Tabii ki, devlet bürokrasisi içerisinnde nüfuz sahibi müstakbel helefleri içeren bir liste de mevcut:

R.T. Erdoğan’ın diğer çocuklarından Amerika’da oturumu olan Ahmet Burak’ın haleflik yarışına girmesi beklenmiyor ama iki kızı Sümeyye ve Esra’nın eşleri Selçuk Bayraktar ve Berat Albayrak lar vasıtasıyla heleflik yarışına şimdiden katıldıkları kesin.

Yeni iktidarin güçlü ikilisi:

·         Hakan Fidan, (Erdoğan’ın itirafıyla) “kendisinin sır kübü”, devlet bürokrasisinin değerli sırlarına haiz ve bugünün Dışişleri Bakanı, yeni sıfatını kullanarak hem tanışıklıklarını hem de dayanaklarını genişletecek,

·         İbrahim Kalın, Erdoğan’ın onlarca yıldır sakladığı mahrem “çeyiz”ine tabiî olduktan sonra, kendisinin de ileride siyasi muhaliflerinin alehine kullanmak üzere MİT’te ikinci bir kutuyu sistematik olarak kuracağı kesin.

Her ikisinin de devlet bürokrasisi içinde sahip oldukları ve sahip olucakları mefkilerden çok daha fazlasına sahiplenme hırsları var.

Son olarak, Hulusi Akar, Süleyman Soylu ve Abdullah Gül gibi, görünüşte silahlarından arındırılmış, fakat uygun koşullar altında, yeniden ön plana çıkıp çıkmayacaklarını bilmediğimiz kişiler de mevcut.

S O N U Ç L A R : Yavaş yavaş tek adam monarşisine dönüştürülen rejimde, yirmi yıldır çalınanları güvence altına alıp “hükümdarın” ölüm sonrasıdaki ününü gözetecek bir halefiyet planının bulunması son derece mantıklı görünüyor. Erdoğan’ın en küçük oğlu (tam adıyla Necmettin Bilal Erdoğan), her ne kadar iktidarın bürokrasisi ve halk onunla dalga geçiyorsa da nazarı itibara alınacak en “uygun” aday olarak görülüyor. Her ne kadar resmen bir hükümet görevinde bulunmadıysa da sürekli babasının gölgesinde görünüyor. Elma, elma ağacının altına düşer misali. Her ne kadar adı, kara para aklama, rüşvetçilik, terör örgütleriyle uyumlu işbirliği, her türlü skandal ve dolandırıcılığa karışmşısa da …

Otoriter rejimlerde hükümdarın halefi halkın kabulüne değil, halefin devlet bürokrasisindeki gücüne ve etkisine bağlıdır ve Necmettin Bilal Erdoğan’ın bu alandaki “performansı” gayet iyi görünüyor.

Erdoğan’ın bugünkü “müttefiki” Devlet Bahçeli, 2015’te Nevşehir’de yaptığı konuşmada, 2017’de kendisinin hızır dönüşümünden doğan Türkiye’nin bugünkü rejimini tam olarak tarif etmişti: Erdoğan, başkanlık sistemini değil, kendi şartlarına göre bir cumhurbaşkanlığı hayal ediyor. Tüm sorumlulukları kendi elinde tutacağı bir hedefin peşinden koşuyor, tek diktatörlük sistemi istiyor. Tahtsız ve taçsız, parlamentonun freninin ve kontrolünün olmadığı bir diktatörlük istiyor.

Bu, 2023 yılının Türkiye’sidir. Bunun devamı da ancak bizzat hükümdarın seçeceği bir halefle sağlanabilinir. Türk halkının veya onu temsil eden demokratik partilerin (legal veya “illegal”) ne istediği hiç önemli değil.

R.T Erdoğan’ın herhangi bir merkezci planlamanın dışında bir sürprizi göz ardı etmeden, seçtiği adayı empoze edip edemeyeceğini veya başka bir müstakbel adaydan tepki gelip gelmeyeceğini gelecekte görüceğiz…

 Türkçe ye çeviri Vasilis Kiratzopulos

(*) Leonidas Koumakis: Avukat, Yazar, Köşe Yazarı-Analist, Uluslararası Yunan Derneği (İHA, International Hellenic Association) üyesi. Konstantinupolis Helenizminin Türk devleti tarafından sürekli ve yöntemli olarak yok edilmesini anlatan otobiyografik, kitabı “Mucize – Gerçek Bir Hikaye”, İHA elektronik kütüphanesinde hem Yunanca hem de İngilizce olarak tamamen ücretsiz olarak sunulmaktadır.


Τα άρθρα που δημοσιεύονται στην ιστοσελίδα του ΙΗΑ εκφράζουν αποκλειστικά τους συγγραφείς – μέλη του ΙΗΑ. Η ιστοσελίδα του ΙΗΑ δεν λογοκρίνει, ούτε επεμβαίνει σε άρθρα – κείμενα των μελών του ΙΗΑ


International Hellenic Association

Leave a ReplyCancel reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.