Türk kamuoyunun tehlikesi
Vassilis Moutsoglou *
Son iki yılda, TC hükümeti, olayların özü değişmemesine rağmen, sürekli beyanatlarıyla Türk kamuoyununu Yunanistan’ın alehine galeyana getiriyor. Yunan hükümeti, gerilim yaratmamak amacıyla Türk yetkililerinin kışkırtıcı ifadelerini her defasında yanıtlamaktan kaçınıyor. Fakat bu tutum tam zıtı bir etki yarattı, böylece Türkiye’de pek çok kişi söylenenlerin doğru olduğuna ikna oldu.
Türkiye, Lozan Antlaşması’nın 12, 14, 15 ve 16. Maddelerine istinaden, İmroz (Gökçeada), Tenedos (Bozcada) ve Lagos (Tavsan adaları) hariç, Asya sahilinden üç milden uzağındaki adalar üzerindeki tüm haklarından feragat ettiğini beyan etmiş, bundan dolayı Lozan antlaşmasını imzalayan tüm ülkelerin hükümetlerinin beyananlarına göre, Türk resmî yetkililerin Ege’deki gri bölgeler hakkında söylediklerinin hiçbirisinin yasal dayanağı olmadığı aşikâr.
Adalar, UNCLOS un öngördüğü MEB deniz bölgeleri ve kıta sahanlığı üzerinde tam haklara sahiptir. UNCLOS’un Türkiye tarafından teyid edilmemesi, TC ye herhangi bir yasal hak vermemekle birlikte, bu sözleşme çok sayıda devlet tarafından imzalandığından uluslararası kabul görmüş hukuk kurallarının geçerliliği herkesçe kabul olunmalı, aksi takdirde sözleşmeyi imzalamayan herhangi bir ülke dünyanın herhangi bir yerindeki adalara gidip petrolcülüğe başlayabilir.
Doğu Ege adalarının egemenliği, Lozan Andlaşmasının 12. madsinede açıkça belirtildiği gibi, İtalya’ya verilen adaların yegane çekincesi ile Yunanistan’a verildi. Başka bir sakınca beyan edilmemiş.
Lozan Antlaşması’nın bu maddesine göre, Doğu Ege adaları için askerden arındırma öngörülmemektedir. Açıkça belirtilen, bu adaların deniz üssü kurmak veya tahkimat inşaat etme için kullanılmayacaları dır. Adaları düzenli olarak ziyaret eden binlerce Türk turist, herhangi bir yerde deniz üsleri ve tahkimat inşaatı gördü mü? Ayrıca askeri kuvvetlerin olağan sayı ile sınırlandırılması da öngörülmüştür. Bunların dışında, Türkiye, Yunan adalarının egemenliğini tehdit ediyor, Yunanistan’ın da BM Şartı’na göre bunları savunma hakkına sahiptir.
Türk yetkililer, adalarda hava limanları ve tankların barındırıldığını iddia ediyor. Antlaşmanın herhangi bir yerinde hava alanları ve tanklarla ilgili herhangi bir kayıt yok. Havaalanları turistik amaçla kurulmuş olup adalardaki tanklar da saldırı amacıyla kullanılamazlar. Adalar, karşısındaki, Anadolu kıyılarında bulunan güçlü, NATO kuvvetlerine dahil olmayan, Ege Ordusun da olduğu gibi çok sayıda çıkarma gemisi bulundurmamak tadırlar. Bu, Türkiye’nin karasularını genişletme hakkını kullanması halinde Yunanistan’a karşı savaş tehdidi ile bağımlı olarak ne anlam taşıyor?
Türk yetkililer, Yunan uçaklarının Türk toprakları üzerinde aşırı uçuşlar yaptığını iddia ediyorlar. Ama bunun somut kanıtlarını hiçbir zaman vermediler. En komik iddia ise, Yunanistan’ın Türkiye’ye saldırmaya niyetli olduğudur.
Türk yetkililer, sorun yaratma amacıyla Yunanistan’daki Müslüman azınlığının durumundan sık sık şikayet ediyorlar. Endişelenmesinler. Yunanistan’da Müslümanların yaşam şartları Türkiye’den daha iyi görünüyor. Kimse Türkiye’ye yerleşme amacıyla evini terk etmiyor. Buna karşılık Türk makamları çeşitli yöntemlerle 110 bin Rumu İstanbul, Gökçeada ve Bozcaada’yı terk etme zorunda bıraktılar.
50 yıl öncesinde bir Türk öğrenci arkadaşım, savaşa girersek Yunanistan yolları, köprüleri, fabrikaları bombalayabilir, Türkiye’yi ekonomik olarak 10 yıl geriye götürebilir ama Türkiye savaşı kazanır demişti. Buna bir itirazımız yok. Fakat Yunanistan’ın sürdürmek istediği mevcut barış ve kalkınma dönemine kıyasla Türkiye böyle bir sonuçtan memnun olacak mı? Uluslararası Hukuka göre bir yerin egemenliği işgal sonucu değiştirilemez.
Türk yetkililerin söyledikleri bir propaganda kampanyası olabilir böylece belki de nazrıitibara alınmamalı. Ancak TC hükümeti, Türk kamuoyunun büyük bir bölümü bunları inanabileceğine ve bunun TC hükümetini beyhude bir savaşa sürükleyebileceğini unutmamalıdır.
(*) Onursal Büyük elçi, İHA üyesi
__________________________________________________________________________
The articles published on the IHA website express exclusively the authors – members of the IHA. The IHA website does not censor, nor does it interfere with articles – texts of the members of the IHA.
_________________________________________________________________________